26 Ekim 2010 Salı

Hani Babil Hani İrem

Babil ve irem bağları, su tesisatı, ya’ni suyu boyunduruk altına alıp verimli kullanmak ile, bağ oldu, bağban oldu. insanlar ekip biçdi, gülüp eğlendi, bereket boyları aşdı. biri, omuzuna boş bir sepet alsa, birkaç adım gitse, ağaçların dallarından sarkan meyvelerden çarpanlarla doluverir idi sepeti. insanların eşyası, alet edevatı, kapıları, eşikleri, çerçeveleri, merdivenleri, eşeklerinin semerleri altın ve gümüşden idi. karnı tok kurt, kuzu ile arkadaş oldu, oyundaş oldu, yoldaş oldu… bolluk bu dereceye vardı. allah’ın hazinelerinden bir şey eksilmedi. ama, günden güne eksilen bir şey vardı: şükür. çoğalan bir şey vardı: nankörlük ve bencillik ve kibir.
sonunda bıktılar bollukdan ve bereketden ve rahat ve huzurdan.
şımarıp, yokluğu, yoksulluğu ve zahmeti ister oldu babil ve irem.
burada, alttan alta, “biz istesek de, kendi maharetimizle inşa etdiğimiz bu ma’muriyet sona ermez, bakidir ve ebedidir” hezeyanı, gururu (aldanması) ve büyüklenmesi vardı. “biz ne kavi yapıcılarız, ne mahir ekicileriz, ne usta dikicileriz” ucûbu…
tabii, yağmurun su kanallarında toplanıp rahmet olmasıyla, yani, suyla gelenin, selle bozulup gideceğini akledemediler, akledemediler, akledemediler…
suyun, aynı gökden inen aynı suyun, hem rahmet hem felaket olacağını akledemediler; bir yere rahmet bir yere zahmet, bir anda rahmet bir anda âfet olacağını.. akledemediler… fikredemediler…
o muhteşem, o efsâne su kanalları sele kapılıp devrildi ve su altında gömülü kaldı; gömülüverdi bağ, bağçe, bağbân. binlerce sene sonra, ibret-i âlem için, müze (ören) halinde meydan yerinde yerini aldı…
efsane, efsane oldu.
mühür sahibi âlemlerin rabbi ne yücedir…
aklını kullanıp gözünü açarak etrafına bakabilene selam olsun,
vesselam…
//
yer bu yer
yer, bu yer
yemeyi gözler bu yer
yemeği gözler bu gözler
hani bâbil, hani irem..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder